Cumartesi, Ocak 19, 2013

on yedi ocakta yazılması gerekirdi



Soğuk ve karlı bir kış günüymüş… Hayır, dalga geçmiyorum. Ben gerçekten de 
kışın ortasında doğmuşum ve o zamanlar şimdiki gibi küresel ısınma yüzünden dünya dengeleri altüst olmamıştı. Kışları boyum kadar kar yağardı. –Gerçi o zamanlar el kadar çocuktum, boyum ne kadar olabilir ki?-

Aslında düşündüm de 4-5 yıl önceye kadar da o şekilde yağmaya devam etti. Bu senenin karıysa sadece 5 santimetreydi. O da bizim evin etrafında. Sahile doğru biraz indiğimde kardan eser kalmamıştı. Ne kış ama…

İki gün önce evden çıktığımda dışarıda kuru bir ayaz vardı. Kuru? Her daim nemli olan, bu yüzden kışları bile terleten, bunaltan bu şehrin havasında bugün nem yok muydu? Soğuktu, çok soğuktu.  Yokuş aşağı inerken gökyüzünü inceledim…   Güneş iki mızrak boyu yükselmişti ama görünmüyordu. Çünkü sema bulutlarla kaplıydı. -ama devasa gri yağmur bulutlarıyla değil-

-Bu yazının devamı her daim yüzümü güldüren insanlara ithaf edilmiştir-

O gün yanımda bana çaktırmadan konuşmaya çalışan insanlar mı ararsınız? Beni geri götürmek için “SNSD’yi sevmeye karar verdim.” türünden yalanlar atan arkadaşlar mı ararsınız? En komiği de yemekte acele edilmesi gerekirken –çünkü kutlama yapılacak, ben bilmiyorum bunu şuan- aralarından birinin bunu anlamayıp beni lafa tutması, bunun karşılığında masanın karşısındaki arkadaştan tekme yemesi, yine de köfteyi çakmayıp “Ayağıma kim vurdu?” diye aranmasıydı.

Bakınız, şu yazımda doğum günü hakkında iki çift laf etmiştim ve doğru da bilmişim. Aynen de öyle oldu. Peki, mumları üflerken ne dilek tuttum? Siz ne tutuyorsunuz ya da ne tutacaksınız? Şimdiden düşünmeye başlasanız iyi olur çünkü o zaman aceleden aklınıza bir şey gelmiyor^^hahah

Pastanın üzerindeki yazı imla kurallarına uygundu. Sırayla herkesle kucaklaştım. Saymadım ama yirmi falan olmalı… Kollarımın ağrıması, sarılmaktan haşat olmam nedeniyle bitkin bir şekilde: “Başka biri var mı?” diye sordum. Sormamla da saldırıya uğramam bir oldu. Bir güzel dayak yedim hakaretlerin yanında.

Aynı gün bizimkilerden biri “Arkadaşın biri blogunda…” diye başlayıp devamını çeşitli şekillerde getirerek beni gülmekten yerlerde süründürdü. Mecaz değil,  bu gerçek…
Ayrıca halay çektik ve bu sanırım o günün en güzel olaylarından biriydi. Şahsen ben çok eğlendim. İki ya da üç arkadaşımını blogumu okuduğunu bildiğim için ekliyorum: “Yine yapalıııııııımmmmm!!!”

“Laylaylaaylay laylaylaaylay laylaylaylaylaaaaaay, laaylaaylaaylay laylaylaylaylaylaylaylaylay laay laay laay laaaay laylaylaylay lay!..”

Ve, her ne kadar mantıksız bulsam da –Evet, ben bir odun ve öküzüm- her şey için çok çok teşekkür ederim sevgili “insancıklar” Humanoids… Özellikle hediye alma serüveninizde bahsi geçen cadıyı almadığınız için… XD Ve zencilere duyduğum sempatinin yanında keman çalıyor olması ayrı bir harikaydı. Çok teşekkür ederim. Aldığımdan beri Toledo’ya gidip, gezi anılarımı yazmayı hayal ettiğim o defter için… Teşekkürler Çağrı!.. İsmini zikrettiğim için beni aforoz etmezsin umarım^^

Madrenin kardeşi tarafından yazılan “Sen de mi Çinlileri seviyorsun?” yazısı için Kaan'a teşekkürler…Ayrıca orijinal olsun diye hediye olarak bilmem kaç parçalık 3D puzzle alan, merakından benden önce paketi kendisi açan ablama da teşekkür ederim. Hepinize şükranlarımı sunuyorum.