Cuma, Mayıs 24, 2013

Ferrarisini Satan mı Bilge, yoksa?..


            Bir kitabın adını yüzlerce kez duyup, yere göğe sığdıramadıklarında o kitabı okumaya korkarım. Beklentiniz tavan yapar çünkü ve kendinizi engelleyemezsiniz. Eğer ki sizin çıtanızın altında kalırsa sinirlerinizin bozulma ihtimali var.

“Ferrasini satan bilge” aynı bu şekilde çok fazla duyduğum bir kitaptı. En sonunda hadi okuyayım bari dedim. Sonsuza dek bekleyemezdim. Okuduğum için pişman mıyım? Tabi ki hayır. Bu benim sonuna kadar okumayı başardığım ilk kişisel gelişim kitabıydı. Ki ben asla kitapları yarım bırakmayan biriyimdir. Nefret bile etsem bitiririm. Ne yazık ki kişisel gelişimler bir istisna. Okurken ortadan ikiye ayrıldığımı söyleyebilirim. Bu yüzden diğerlerine oranla bu kitap gül-börekti. (En sevdiğim hocanın kullandığı bu tabir çok ilginç geldi de alışmak için kullanayım dedim. :D)

Robin Sharma’nın adını ilk kez “Koza Kelebeği Bilmez” de öğrendim ama o konuya girersem çıkamayabilirim. Bu yüzden hemen bir U dönüşü yapıyorum. Kendisinin Kanadalı bir avukat olduğunu bilmeniz kâfi.

Benim elimdeki baskısının ilk başında üç sayfalık bir “kitaba övgüler” kısmı bulunuyor. İtiraf etmek gerekirse ben bunu itici buldum. Kitabı oğluna ithaf etmiş. –En büyük hayallerimden biri bir gün bir kitap yazdığımda onu birilerine ithaf etmek. :D- Kısa bir teşekkür yazısı, bir Bernard Shaw repliği ve Sharma’nın girişinden sonra nihayet hikâyemiz başlıyor.

İki avukatımız var. Biri John, kitabı anlatan arkadaş, aynı zamanda birçok konuda hem fikir olduğum kişiliktir kendisi. Eşi, çocukları ve işi vardır ama günden güne manen tükenmektedir. Diğeri Julian. O insanların görüp görebileceği en iyi avukatlarından biri. Lakin bir süre sonra işle kafayı bozunca, bozulan sadece kafası olmuyor. Bir mahkeme esnasında geçirdiği kalp kriziyle kendine gelmesini engelliyor. Ne var ne yok satıp –bunların içinde çok sevdiği ferrarisi de var- kendini Hindistan’a atıyor. Ve bir gün geri döndüğünde John karşısında yepyeni biri görüyor.

Sonra vay efendim bu nasıl oldu muhabbetlerinden sonra Julian John’a öğrendiklerini anlatıyor ve elbette bu gece John için bir dönüm noktası olacaktır.  Bu arada bütün kitap Julian ve John’un bir gece içinde konuştuklarından oluşuyor.

“Ferrarisini satan bilge” gerçek bir kişisel gelişim kitabı. Okurken hissedebiliyorsunuz; evet, bunu yaparsam işe yarayacak. Asıl sorun şu ki bunu yapabilecek miyim? Büyük ihtimalle hayır, bu yüzden bizim için pek bir şey değişmeyecek. Ama cevabınız evetse, daha mutlu bir insan olmamak için hiçbir bahaneniz kalmıyor. Her zaman bir seçenek olduğunu bilmek size umut verebilir. Bu yüzden cevap hayır olsa bile bu kitabı okumalısınız diye düşünüyorum.

                Ekşideki haklı olduğunu düşündüğüm yorumlar şöyle:
- “Eğer okuyacaksanız sadece ferrariyi okuyun yeter... Söyleyeceklerinin tamamını bu kitabında söylemiş daha sonra para musluklarının debisini düşürmemek için diğerlerini yazmıştır…”
-“Yüzlerce yıldır yüzlerce kitapta bulunan, yaklaşık 15 senedir okuduğum şeyleri yazıp best seller olmayı basarmış bir arkadaşımız. Tek farkı onlarda ferrari neyin yoktu.”
Aslında bir tane daha vardı ama onunki uzun bir tartışma konusu isterdi diye düşünüyorum. O yüzden ona hiç girmeyeyim dedim.

Şahsımın ise kitap hakkındaki naçizane görüşleri şöyle: Beğendim ama sevmedim.
Bunun nasıl olduğunu hiç sormayın. Bazı kitaplar vardır, onlar seversiniz. Seversiniz yani, bir açıklaması, bir nedeni yoktur. Bu kitap çok doğru noktalara parmak basmış ama sevmedim kardeş, zorla değil ya. Olumsuz olacak tek eleştirim şu; diyalogun bazı yerleri çok kasıntı olmuş abi. Olumlu eleştirim ise yazanların gerçek ve aslında çok daha fazlasının olduğu.


Kitaptan özellikle beğendiğim iki kısım var.

-Kadim Hindistan’da bir deyiş vardır: “Biz spritüel (tinsel, ruhsal) deneyim yaşayan insanlar değiliz. Biz insani deneyim yaşayan spritüel varlıklarız.”

-O, insanların asırlardır aradığı bir sırrı bulmuştu. Bu gençlik, doyum ve hatta mutluluk sırrından daha fazlasıydı. Julian, benliğinin sırrını bulmuştu.

Winston Churchill ile bitirelim:
“Bugün kaderimizin efendisi olduğumuza, bize verilen görevin gücümüzü aşmadığına ve onun ıstırap ve zahmetlerinin gücümüzün ötesinde olmadığına eminim. Kendimize inandığımız ve kazanmak için yenilmez bir iradeye sahip olduğumuz sürece zafer bizden uzak olmayacaktır.”

Saygılarımla…

2 yorum:

  1. Gül börek tabirini sevdim:)
    bu kitabın ismide deyimleşti ya bende merak ediyorum ama bir türlü okuyamadım elime geçerse birgün bende okumalıyım:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değişik ama hoş bir tabir :D
      Aynen öyle, çerezlik olmasa da ağır bir kitap değil, her zaman okunabilecek cinsten :D

      Sil