Pazar, Şubat 23, 2014

"Yine Japon Filmi Mi İzliyorsun?" #2

Ben bu şekilde Japon filmi izlemeye devam edersem daha çok işiteceğim bu soruyu. Ama anlamıyorsunuz, tuhaf bir şey var. Bağımlılık yapıyor sanki, sadece Japon filmi izleyesim geliyor. Niye böyle bir çocuk oldun ki sen? Yani ben. Of aman.

Beck



Açılışı şimdiye kadar izlediğim en iyi Japon filmlerinden biriyle yapıyorum. En iyisi bile olabilir. Bandage da çok iyiydi gerçi. Herkese “Muhakkak izle.” Diyebileceğim bir film. Müzikal anlamda tatmin oldum. Aralarından bir tek bunu şiddetle tavsiye edebilirim.

Manga’dan animeye, animeden filme giden süreçte –tipik süreç yani- bazı şeyler değerini kaybetse de bazı noktalar da değer kazanmış. Bunu es eçmeyelim lütfen. Özellikle de söz konusu müzik olunca bazı şeyleri hayal etmek zorlaşıyor. Hiç görmediğimiz bir görüntüyü hayal etmek daha kolay olabilir ama hiç duymadığımız bir şarkıyı hayalen dinlemek çok daha zordur. Anime ve filmde kullanılan müzikler de çok hoş olduğu için…,

Animesine şöyle ucundan, ucucuğundan da bakmış olsam bir fikir edindim. Ama şimdi önemli olan film, konuyu dağıtmayalım o yüzden.

Ryosuke Minami (Hiro Mizushima) bir müzik dahisi olmakla birlikte aynı zamanda bir “çatlak”tır. Ama normal bir “çatlak” değil, animelerdekinden. İki farklı nedenden dolayı kafaya koyar, amacı harika bir rock grubu kurmaktır. Bir de Minami’nin bir türlü peşini bırakmayan belalı bir geçmişi vardır. Ha bir de köpeği Beck, gruba isim ararken Chiba’nın eşsiz buluşuyla grubun da ismi olur.

İlk bulduğu grubun bassisti olacak olan Taira’dır. (Osamu Mukai) Taira basta cidden çok iyidir, ayrıca üstünü çıkarmak gibi de acayip bir huyu vardır asdsdasdd Kuul olma amacı gütmez ama içine kapanık biridir, tabi Minami sinirlerini bozmadığı sürece. :D Bayağı bir fangörllük yaptığım doğrudur. :D Neyse, Taira’nın gruba katılmak içinse bir şartı vardır; iyi bir vokal…

Bunun üzerine Minami eski bir arkadaşını bu iş için ayartır. Chiba (Kenta Kiritani) underground rap semalarında –yeraltı rap seması ne abi?- gezinen bir arkadaşımızdır. Lakin kendisini buraya ait hissetmemektedir falan filan derken Minami’nin grubuna katılır. İnanılmaz enerjik bir kişiliği olan Chiba oldukça da duygusaldır. Ayrıca karakteriyle rock ve rap arasındaki büyük farkın aslında o kadar da büyük olmadığını göstermesi çok hoşuma gitti. Rock sevenlerde hiphopa karşıi hiphop sevenlerde rocka karşı anlayamadığım bir karşıtlık var, bu karakter onlara gelsiiin! :D

Ve Yukio Tanaka (Takeru Sato) insanların daha çok kullandığı ismiyle Koyuki… Minami’nin köpeği Beck’i kurtarınca Minami ona “dile benden ne dilersen” der ve Koyuki de gitar çalmayı öğrenmek ister. Minami de ona bir gitar verir ama gitar okuldaki zorbalar tarafından parça pinçik edilir falan filan hikaye bu değil. Beklendiği üzere Koyuki gruba katılır ama beklenmeyen şey Koyuki’nin “ses”idir. Filmi izlerken kırk takla atmanıza neden olacak bu “ses” günlerce aklınızdan çıkmıyor. :D Niyesini sonra anlarsınız. Ha bir de kendisi Minami’nin kardeşi Maho’yla aşk meşk olaylarındadır. :D

Son olarak ise Saku (Aoi Nakamura) Koyuki’nin okulunda bir çocuk. Zorbalara hep karşı gelse de her defasında bir güzel dayak yemesiyle ünlüdür. Dahası Saku bir bateri dehasıdır. Böylece Koyuki ile birlikte gruba o da katılmış oluuur…

Chiba - Saku - Minami - Koyuki - Taira



Paradise Kiss


Bu da modayla ilgili bir filmdi. Hayır, modadan zerre kadar anlamayan ben ne diye kalktım izledim bilmiyorum. Maksat muhabbet….

Esas kızımız olan Yukari (Keiko Kitagawa) annesinin baskısıyla hayatını inekleyerek geçirmiş bir kızdır. Normal ve sıkıcı bir hayatı vardır, ta ki Paradise Kiss ismi altında çalışan bir grup moda öğrencisi tarafından model yapılmak istenene kadar.

Grubun çizimlerini yapan dahi George, neşe dolu Miwako, Miwako’nun aksi sevgilisi ve aslında bir erkek olan Isabel’den oluşan grup yaklaşan yarışma için kendilerine bir model ararlar ve kafayı Yukari’ye takarlar. Yukari önce onları aşağılasa da sonradan büyülerine kapılıverir.

Yukari - Miwako - Isabel - Miwako'nunki - George

Filmi izlemeye başladıktan sonra fark ettim ki George aslında bizim Taira imiş. Ama yani insan nereden nereye diyor. Bir de güya moda dahisi olan George filmin başından sonuna kadar aynı şeylerin farklı renklerini giydi. :D Ayakkabılarının iğrençliğine girmiyorum bile. Benim filmdeki favorim Isabel’di açıkçası. Ha bir de birinci olan kıyafetin niye birinci olduğunu hala anlamadım. Benim göremediğim nasıl bir güzellik vardı onda? Ama yine de mesajı sevdim. Ne kadar zeki ya da yetenekli olursanız olun çalışmadan kazanamazsınız. Ama yeteneğiniz olmasa bile gerçekten çok çalışırsanız başarırsınız. Bu benim en büyük inançlarımdan biri. Ufak bir sorunum var yalnız, dahi değilim ve tembelin tek olduğum da açıktır, öyleyse kaybetmeye mahkûm muyum? :D :D


Kimi to Boku / Sen ve Ben


Afişi gördüğümde “Anaaa bu bizim Saku.” Dedim. Bu sefer afişten tanıdım yani, bu da bir gelişme. :D Ama çok tatlı bir filmdi. Kısa olması onu ayrı bir sevimli hale getirdi.

Film yine animeden uyarlanmış, Shigeto Yamagara’nın otobiyografisiymiş. Filmde Yamagara (Aoi Nakamura) hem çalışan hem okuyan bir çocuktur. Derken nebulalı bir gecede –yıldızlı bir gece falan değildi, bayağı nebulalıydı- yavru bir kedi bulur. Evine götürdüğü bu kedinin adını Ginogou koyar. Kedi inanılmaz tatlı, aşık oluyorsunuz kediye. Neyse, zamanla kediye fena halde bağlanır çocuk. Bir yandan da devam ettirmesi gereken bir hayatı vardır. Mangaka olmak için gecesini gündüzüne katıp çalışan Shigeto için bakalım zaman ne gösterecek?


Eğer başka bir şeyle ilgilenmeden ve atlamadan filmi izlerseniz ağlarsınız. Açık ve net söylüyorum. Normalde ben de ağlardım herhalde ama müsait değildim. Demem o ki hazırlayın kendinizi…


Kimini Todoke

Ryu - nappun namja - Sawako - Kazehaya - Yano - Yoshida
Tartışmasız adını en çok duyduğum Japon filmi. Dedim ki tamam, buraya kadarmış, artık izliyorum.

Sawako (Mikako Tabe) görünüşü ve davranışları yüzünden herkesin “Sadako” diye çağırdığı bir kızdır ve hakkında bir sürü dedikodu dönmektedir. Ama onları da suçlamamak lazım. Garez’den fırlamış gibi ortalarda gezinen bir kız, kimseyle konuşmuyor, tuhaf bakışlar atıyor falan. Tabi ki esas oğlanımız Kazehaya (Haruma Miura) aynı fikirde değildir. Hemencecik Sawako’yu topluma kazandırma çalışmalarına başlar.

Film ilerlerken ben diğer kızları kesmekle meşguldüm. Yano ve Yoshido ikilisini çok sevdim, o kızları bana gönderin. En az aşk kadar arkadaşlık temasının da işlendiği bir filmdi. O kısımlardan daha bir zevk aldım. Ha bir de unutmadan… Ben Sawako’nun yerinde olsaydım var ya, okulda terör estirirdim. :D

Buraya kadar olan filmler ilgilenenlere “tavsiye edilen filmler” bölümüydü. Bundan sonrası ise “aklınız varsa izlemeyin” bölümü.


My Rainy Days


Hay ben bu filmi ne beklentilerle izledim, sonra nasıl bir hayal kırıklığı yaşadım peh peh peh

Rio (Nazami Sasaki) 14 yaşında tecavüze uğramış bir kızdır. Yaşadığı acılardan dolayı berbat bir insan olur çıkar. Ki bu noktada ne yazık ki kendisini haklı bulamıyorum. 17 yaşına geldiğine bir öğretim görevlisine aşık oluverir ama adamın da sayılı günleri varmıştır. Güzel sahneler de vardı ama kızın oyunculuğu çok yapmacıktı. Hiç lüzum yok.

My Sister My Love

Bu da acaba konu nasıl işlenmiş diye merak ettiğimden izlediğim bir filmdi. Atlaya zıplaya izledim zaten. Ensest bir ilişki üzerine film. Çok çok uç bir noktayı sanki normal bir şeymiş gibi anlatmışlar. Olayı masum göstermeye çalışmışlar ama ı-ıh. Biri gelip de bunu savunursa cevap bile vermeyi düşünmüyorum. Çünkü böyle bir durum insan fıtratında olmaz, ancak bozulmuş bir fıtratta böyle duygular uyanabilir. Ama zaten ben filmi bunu söylemek için izlemedim. Sıkıldığım bir film oldu ve en başından biri ikili hiç kardeş gibi değiller zaten bu yüzden seyirci de fazla yadırgamıyor, kardeşlik sadece lafta. Kardeş dediğin her saniye birbirinin başının etini yer. :D

İnsanlar bu filmi ya benim gibi meraktan ya da Jun için izlemişler. Ama ben Jun'u sevmiyorum. Hatta Arashi fanı değilsem Jun yüzünden, öyle sevmiyorum.

Kanojo to no Tadashii Asobikata


Al birini vur ötekine. Bu filmde de kız prenses çocuk da onun hizmetkarı. Hayır çocuk ne diye kabul ediyor onu anlamadım ki bir türlü. Salak mısın oğlum sen? Tabi büyüyünce aklı başına gelir, kız Tokyo’yo gitmek istiyordur ama çocuğun başka planları vardır falan filan. Ben komik olur beklentisiyle izledim ama değildi. Tek bir sahnede güldüm, orada da çok güldüm gerçi. Çocuk kızın çıktığı adamla dövüşürken. Nasıl bir dövüştü o ya? :D Ama hepsi bu kadar.



Demem o ki ben ettim siz etmeyin, gidin güzel güzel filmler izleyin. :D

Bu Japon filmleri yazısı da burada sona erdi. Umarım bir başkasında görüşmeyiz. Kusacağım yakında.

Güle Güleeee

12 yorum:

  1. dahi olmayan bir tembel olarak sana canı gönülden katılıyorum :D Film izlerken aynı anda başka bi işle uğraşmak zor olmuyor mu özellikle alt yazılı izliyorsan eğer yapabileceğim bir şeyse ödev yapmanın zevkli yolumsu bir şeyini bulmuş kabul edebilirim kendimi :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şey Japonca bilmemin imkansıza bir hayli yakın olduğunu düşünürsek :D Filmden filme göre değişiyor o ama filmlerin bazı sahneleri gerçekten gereksiz oluyor, izlemesen de bir şey kaybetmiyorsun yani. Çok film izleyen biri olduğum için az çok tahmin edebiliyorum nereyi izleyip nerede laylay yapmam gerektiğini, özellikle duygusal sahnelerde geziye çıkıyorum :D Ama ödev yapmayı tavsiye etmem. Ödev yaparken en iyisi müzik dinlemek bence :D *Dedi on ödevin dokuzundan eksi, birinden de yarım artı alan insan*

      Sil
  2. Aaa,sevdiğim yazı dizisinin ikincisi gelmiş :D
    Güzel yazmışsın,eline sağlık.
    Beck'i izlemeyi düşünüp sonradan vazgeçmiştim,şimdi ikilemde kaldım ama O.o

    Ben de Japon dizisi izlerken ders falan yapmaya çalışıyorum ama ne hikmetse dizi bir şekilde dikkatimi dağıtıp ona odaklanmamı sağlıyor XD Öyle de sinir bozucu işte.

    Ödev yaparken müzik dinlemek...Kesinlikle tavsiye etmem,nedenlerini senin de bildiğini düşünüyorum asdkdjasfskjskg.

    Şimdi oturup ciddi ciddi acaba Japon filmi mi izlesem diye düşünüyorum :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beck'i tavsiye ederim, en azından ben çok zevk aldım^^

      Dizi izlerken denemedim pek çünkü dizi izlerken sıkılırsam anında atlıyorum :D Ama film izlerken oluyor :D

      Neden??? Soru çözerken, ödev yaparken falan çok iyi gidiyor bende. Aslında bunun kişiden kişiye değiştiğini düşünüyorum benim için hiç sorun olmuyor :D

      Japon filmi izlemek bağımlılık oldu diye çok korkuyorum ben :D :D

      Sil
    2. Tamam o zaman,listeme alırım ^^

      Ne? Bak,bu da benim asla yapamayacağım bir şey. Film izlerken olmaz :D

      Bir aralar benim için de sorun değildi o,ama ne oldu bilmiyorum,artık kendimi müziğe kaptırıp soruya odaklanamıyorum. Tabii bu her zaman için geçerli değil ^^ Çok ama çok sevdiğim şarkılarda bunu sık sık yaşıyorum XD

      Cidden mi? Ben de açıp filmin ilk birkaç dakikasına bakıp kapıyorum. Doğru düzgün izlesem belki bende de aynı etkiyi gösterir :D

      Sil
    3. Film izlerken tamamen kendini verirsen aradığını bulamayınca sıkılıp kapatırsın. Ama farklı şeylerle de ilgilenirsen çok güzel olmasa bile kapatma ihtiyacı duymazsın. Baktın çok iyi gidiyor, o zaman diğer işi bırakabilirsin. Bence bu yüzden izlerken sıkıntı yaşamıyorum. :D

      Aslında biraz saatle de ilgili bu durum. Sabah saatlerinde zihin daha açık olduğu için müzik sorun olmuyor ama bazı geceler ben de dinleyemem. :D

      Sil
  3. Hyaaa! Dönem başladı animeler, filmler etrafımı sardı. Şimdi ben bu Beck'i çok merak ettim ama huyum kurusun animesini izlemeden filmini de izleyemem ki :D Bir de çok beğenmişsin sıkı tavsiye etmişsin olacak iş mi Pauuuul! :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsanın ne zaman çalışması gerekirse o zaman çekici şeyler artıyor :D Sinirlerim bozuluyor benim de :D Yok yoook beğenmedim ki ben, hiç de güzel değil diyormuşum şimdi :D Ben rock sevdiğimdendir ya onun güzelliği :D

      Sil
    2. Aylakken keyifli olmuyor ama :D bence ben de sevicem Beck'i simdiden bi kimil kimil oldu icim :D Sinav haftasi baslarim ben ona :D

      Sil
    3. Evet işte :D
      Bence de seversin, hatta hem animesini hem filmini seversin :D :D

      Sil
  4. Öylesine tıklamıştım bu yazına, hani 3 numaralı olanı görünce eskilere de bakayım neler izlemiş diye... Kedili afişi görünce ve hakkında yazdıklarını okuyunca "mutlaka izlemeliyim" dedim, kedi manyağı bir insanım çünkü. Ben bekliyorum ki film böyle her şey güllük gülistanlık, kediciğin sevimliliklerini göreceğiz hep. Nerden bilebilirdim bu hale geleceğimi..? Ne hale mi geldim? İlk dakikadan son dakikasına kadar durmaksızın salya sümük ağladım. Şu an bu yorumu yazarken bile sahneler gözümün önüne geliyor ve kendimi zor tutuyorum tekrar salmamak için. Az önce giflerine falan bakıyordum yine ağladım. Sonsuza kadar ağlayacağım bu filme. Herkese de izlemesini tavsiye ediyorum, özellikle kediseverler mutlaka izlesin, beraber ağlayalım sonra. T^T

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu iyi bir şey mi bilemedim ama ağlamak iyidir, o yüzden hiçbir zaman sorun olduğunu düşünmedim. Demişim zaten, kesinlikle ağlanacak bir filmdi. Hele akşam saati izlemişsin, insanın daha melankolik olduğu bir zaman dilimi.
      Ben kedileri çok sevmem, sadece yavruları. Yine de çocukla aralarındaki ilişki o kadar... Bilemiyorum, ifade etmek zor. Ağla ama çok fazla üzülme olur mu? Kendimi suçlu hissederim. :')

      Sil