Perşembe, Temmuz 23, 2015

Son uyku mu? Hayır, ölüm son uyanıştır.


Ben onu hiç görmedim ama herkes ona benzediğimi söylüyor.

İlk duyduğumda ne düşüneceğimi bilemedim, hani herkes düşmüştür bu boşluğa... Araba tırla çarpışmış ve taklalar atmış. Biri mucizevi bir şekilde bir kaç sıyrıkla kurtulmuş, o ise yetmiş saattir yoğun bakımda ölümle yüzleşiyor. 

Kazadan bir kaç gün önce arabayı satmışlar ama o: "Neden sattın ben arabamızı çok seviyordum geri al," diye diye satışı geri çektirmiş. Aynı arabayla...

Ablam öylesine ağladı öylesine ağladı ki onu gördüğümde rengi mora yakındı. Tam bir yıl önce gördüğü rüyayı yeniden anlattı. Sahilde uzanmış bir kız yatıyor, önce ben sanıp koşuyor, yanına geldiğinde o olduğunu görüyor. Bir süre sonra kalkıp koşmaya başlıyor, üzerinde kat kat beyaz bir giysi var. "Öylesine mutlu ki..." diyor ablam "Ona gıpta ediyorum."

Bugün onu ziyarete gittim. Göstermediler. Hastane boş olduğundan büyükçe bir odayı hasta yakınlarına tahsis etmişler. Erkekler dışarıda, kadınlarsa bu odadaydı. Ama hayır, kimse bağıra çağıra ağlamıyor, isyan etmiyor, ağıt yakmıyordu. Dillerde komadan mucizevi bir şekilde uyanan insanlar hikayeleri dolaşıyordu. İçeri girdiğimde herkes bana baktı "Aynı o..." dediler, sesimi çıkarmadan oturdum. Ona bakıyormuş gibi baktılar bana. "Ne kadar da benziyor..." dediler, ben gözlerimi yerdeki fayanslara kilitledim, başımı kaldırmadım. Bir iki hikaye daha anlatıldı, annem sen çıkabilirsin dedi, koridorun köşesine gidip biraz ağladım, hastaneden çıkarken, arabaya binerken, eve giderken biraz daha ağladım. Başım müthiş ağrıyor, bayılacak gibi hissediyordum.

Öylesine küçük, öylesine aciz, öylesine bir hiçiz ki aslında, insan varlığını sorguluyor. Ne yapıyorum ben bu dünyada diye... Ne yapıyorum gerçekten?

Belki çoktan beyin ölümü gerçekleşti, bilemiyoruz. En ufak bir hareketinde beyin kanaması yeniden başlayacağı için tomografi çekilemiyor ve başka bir hastaneye nakledilemiyor. Röntgenleri vesaire Hacettepe ve Cerrahpaşa'daki bazı doktorlara gönderdiler. Ölmüş olabileceğini söylediler ve hiçbir doktor müdahale etmeye yanaşmadı. Çok hasar almış dediler. Yaşasa bile o kadar kötü bir durumda olacakmış ki ölmesi onun için daha hayırlı olabilir diye düşündürüyor. Bu noktada artık "yaşasın" bile diyemiyor insan.

Annesine babasına kardeşlerine söylenmedi bunlar. "Bilmeye hakları yok mu?" diye sordum, "Sen olsan bilmek istemez miydin?" diye de üsteledim hatta. Kederle başını iki yana salladı annem, "Söylenmez." dedi. Niyesini sormadım, hiç anne olmamıştım. 


16 Temmuz 2015


Yapılan testler sonucunda beyin ölümü gerçekleştiği kesinleşti.

Fiş çekilmeden doğal ölümün gerçekleşmesini bekleme kararı alındı. Bu süreç iki gün de olabilirmiş bir ay da. 


Çok az kaldı.

20 Temmuz 2015


Son, hızlı ama herkesin hazır olduğu bir vakitte geldi.

Hastaneye gittik, çoğu siyah giyinmiş kadınlar yarım daire şeklinde oturmuşlardı. Herkes ağlıyordu, annesi dışında. Öylesine derin bir teslimiyet içindeydi ki...

"Anlamıştım zamanı geldiğini, bugün bir farklıydı." dedi, tutamadım gözyaşlarımı. Elbette, anneydi o, her şeyden haberi vardı en baştan beri. Kimse söylemese de bilirdi o, hissederdi. İdrak edememiştim. Nasıl bu kadar metanetli olabilirdi bir insan?

Ne kadar iyi bir biri olduğu hakkında konuştular. Ve beni gösterip yine "Ona benziyor" dediler, ben yine sustum. Gözyaşlarım akmasın diye gözlerimi kapatmamak için kendimi kasıyordum.  

Ama öylesine güzel gitmişti ki hepimiz ona imrendik. 

3 Temmuz doğum günüydü, 13'ünde kaza geçirdi, 23'ünde bu dünyadan ayrıldı.

Yalnızca 23 yaşındaydı. 


23 Temmuz 2015

Cumartesi, Temmuz 11, 2015

"yine japon filmi mi izliyorsun?" #5

Uzun bir aradan sonra yazı dizime devam edebildiğim için çok mutluyum. Çünkü Japon filmi tatil demek benim için ve ne yazık ki ders çalışmasam da oturup saatlerce film izleyecek kadar da gamsız değildim. (Bunun yerine dizi izliyordum hahah)

Japon filmlerinin ben de yeri ayrı, dizileriyle ilgilenmesem de korku ve fantastik olmayan bütün Japon filmlerini indirip, yalnız başıma izlemekten aldığım zevki anlatamam. Ki normalde asla yalnız film de izleyemem. Dahası arşivimden bir film açarken konusunun ne, iyi ya da kötü mü, kim oynuyor vesaire, hiçbir şey bilmeden izliyorum. Yazı dizisinin önceki partları için:

Part 1
Part 2
Part 3
Part 4

Flight 7500 / 2014

Hayatımda bundan daha saçma bir film izlemediğime eminim. Cidden şüphem yok yani. IMDB puanı 4,9'muş, bunu sonradan öğrendim. Ben buna 0,9 puan bile vermem açıkçası. Japonya ABD yapımıymış ama Japon olan tek kişi yönetmen, filmde tek bir tane çekik var o da ikinci nesil bir Kore-Amerikan melezi. Hayattan soğudum yemin ediyorum, korku filmlerini her zaman sıkıcı ve saçma bulurdum ama yok böyle bir şey. Hani saçma da olsa bir yere bağlanacak diye bekledim ama... Zaten bir Shinigami hikayesi anlattılar, o da havada kaldı. Oy gidi oy...

Backwater / 2013



Bu filmi kimsenin beğeneceğini sanmam ama itiraf etmeliyim ki ben sevdim. Locarno ve Busan Uluslararası, Nippon Connection, Sitges Film Festivallerinde çeşitli ödüller verilmiş. Durgun bir şekilde ilerleyen film kimilerine  sıkıcı gelebilir.. Ayrıca kült filmlerin birçoğuna olduğu gibi buna da artı on sekiz ibaresi koymayı da unutmayalım.   

Film 1988'de geçiyor, başrolde 17 yaşında bir ergen olan Toma'yı canlandıran Masaki Suda var. Toma babasıyla ve babasının metresiyle birlikte yaşarken, annesi de bir kaç ev uzakta bir balıkçı dükkanı işletiyor. Babası Madoka'nın lanedolası bir özelliği ve Toma'nın bundan etkilenişi aslında filmin konusunun temelini oluşturuyor diyebilirim. Birlikte olduğu kadınlara vurmayı alışkanlık edinmiş bir adam Madoka. Annesi Jinko'nun ise en büyük endişesi Toma'nın da bir gün babası gibi olması. Bu çerçeve etrafında ilerleyen film sona doğru çığrından çıkıyor ama etkileyici bir son yapmayı da beceriyor.

Puzzle / 2014



Testere'nin bir Japon çocuğu olduğunu düşünün ve  aletleri de renklendirip lego, yapboz vesaire şeklinde hayal edin. İşte filmimiz tam olarak bu aslında. Genel olarak karakterlerin çoğu ekstrem tiplerdi ve bir dolu mantık hatası da vardı. Tabi bu gerçeklikten uzaklık filmi pek beğenmememe neden oldu. IMDB puanı 6,2'ymiş. 

Başrolde psikopat dahi öğrenci Shigeo Yuasa rolüyle Shuhei Nomura var. Kendisini daha önce Enoshima Prism'de izlemiştim ama dikkatimi çekmemişti. Her ne kadar film hakkında olumlu konuşamayacak olsam da rolünün hakkını verdi, oyunculuğunu takdir etmek lazım. Film Nakamuro (Kaho) isimli bir kız öğrencinin intihar teşebbüsüyle başlıyor. Bir kaç kişi tarafından tecavüze uğramış bu öğrencinin durumunu Yuasa öğrenince bu facianın müsebbiplerini bulup çeşitli şekillerde halka açık yerlerde öldürerek intikamını alıyor. İşin içine müsebbiplerden birinin babası olan polis de girince film pek de iyi bitmiyor. 

Kindaichi Kosuke vs Akechi Koguro / 2013



Tek bölümlük bir dizi olarak yayınlanmış aslında. Hiç beklemediğim bir şekilde çok keyif alarak izledim. Filmin adı çok kötü ve tarihi bir film olduğunu görünce de beklentim düşmüştü. Ama sonra Yamapi'yi görünce gözümden kalpler çıktığı doğrudur. Ve yine de klasik bir polisiye beklerken ilginç virajlarıyla eğlendirdi.

Her şeye deva olan bir ilaç vardır ama bunun üretimi yalnızca varislere veriliyordur. Sonra bu iki varis arasında bir hatundan dolayı sıkıntı çıkınca Honke ve Ganso diye ikiye ayrılır üreticiler. (Yalnız hatun meselesi şu: "Vay hayın sen benim kızkardeşime yan gözle mi bakıyırsın?") Varislerden biri diğerinin yüzüne kezzap dökünce, döken uzaklara kaçar dökülen eline zincir vurulup ev hapsini boylar. İki yıl sonra ev hapsini boylayan kaçırılır. Bunun üzere az önceki hatun bizim amatör dedektif Kindaichi'yi çağırır. Bu sırada ünlü dedektif Akechi de gazeteden olayı duyar ve muhabir kılığına girerek davaya karışır. 

Oyuncular, karakterlerler, kurgu, senaryo, herbir şeyinden pek zevk aldım. Bol bol güldüm, düşündüm, filme dahil oldum, fangörllük bile yaptı. IMDB puanı da 7,1'di zaten. 

Crows Explode / 2014


Afişlere bakaydım iyiydi dedim sonra...

Adına bakınca güzel bir film olduğunu düşünmüştüm ama... Açıkçası japon dizi ve filmlerindeki erkek liseleri ve bitmek bilmeyen dövüşleri beni baymış durumda. Crows Zero serisinden olduğunu bilseydim hiç bulaşmazdım zaten. Ama o sırada hiç aklıma gelmedi. Evet, kabul ediyorum, bir sürü eli yüzü düzgün çocuk vardı ve filmi sonuna kadar izlediysem de bundan başka bir nedeni yok. Ama gerçekten felaket sıkıldım, saçmalığından da sık sık gülme krizine girdim. Mantık hatalarını saymaya kalksam bitiremem. Hele sonuna doğru az daha kendimi vuracaktım. Ama yine de filmi sevecek bir kesim olduğuna ve bu kesmin hiç de o kadar dar olmadığına eminim.

Film Kazeo'nun içinde hiç öğretmen olmayan, sınıf olmayan, müdür olmayan; sadece aklı fikri dövüşte olan öğrencilerle dolu bir liseye, Suzuran'a transfer olmasıyla başlar. Bu sırada namı her yeri tutan Kazeo'yu grubuna alıp okulu ele geçirmeyi planlayan bir Ogisu vardır. Ayrıca Suzuran'ın çaylaklarından biri de ünlü mafya grubu Otsu'nun varisi Kagami'dir. Bir de Kurosaki lisesinden arkadaş mı düşman mı oldukları belli olmayan Fujiwara&Shibata ikilisi eklenir kadroya. Kazeo'ya kadar Suzuran'ın zirvesinde olan Gora'yı unutmamak lazım. Film boyunca hepsi birbiriyle bir güzel dövüşüp durdular. Arada bromance'e yürüdüler ama sonra yine dövüştüler. Falan filan derken benim uykum geldi, başka şeylerle oyalandım. Saçma bir şekilde de bitti. Neyin kafasındalar anlamadım. Benim tarzım değil ama dediğim gibi elleri yüzleri düzgündü. Şuan 24 yaşındaki Kagami'nin kendinden altı yaş büyük bir kadınla evli olduğunu öğrenip şoka girmiş bulunmaktayım.

Evet, bu part bu kadardı. Ama daha birçok film izlediğim ve izlemeye devam ettiğim için diğer partlar da yakında gelir diye düşünmekteyim. Esen kalın.

Cuma, Temmuz 03, 2015

en sevdiğim kutu: primary



Aslında kutularla aram hep iyi olmuştur ama sanırım hiçbirini içinden çok seveceğim güzel şarkılar çıkan bu kutu kadar sevmedim. Yani sanırım.

Kendisiyle 2012 yazında tanışmıştım. Primary and the Messengers albümünün yayınladığı zamanlar olsa gerek. Hemen herkes gibi ben de hayatımın bir döneminde Kanye West, Eminem, Akon falan dinlemiş olsam da hiphopla arası olan bir insan değildim. Güzel şarkılar olduğunda elbette her zaman dinleyici olurdum ama kesinlikle hiphop müzik ilk sıramda diyemem. Gerçi hala diyemem ama büyük gelişmeler kaydettiğimi söylemeliyim. Kolayca bulunmayan albümleri saatlerce orada burada aramak,  hiç sıkılmadan beş altı albümü arka arkaya dinlemek, başka hiphopseverlerin olduğu ortamlarda takılmak, Korece bir site olmasına karşın hemen her gün  hiphopplayaya göz atmak hatta siteye üye olup üzerine bir de anlamadığım için Korece öğrenmeye karar vermek (ve tabi ki hiç başlamadan vazgeçmek) şimdilik aklıma gelenler. Şimdi hiç düşünmeden yeah i like hiphop diyebiliyorsam Primary sayesindedir. Bununla kalmadı, çalıştığı kişiler K-hiphop hakkında bilgimin ve ilgimin temelini oluşturdu.

Peki bunu nasıl becerdi bu adam? Bunun cevabını onun geçmişinde buldum. (Bu cümle çok ciddi oldu, halbuki bu yazı pek ciddi değildi.)

2011 yazına kadar rap ve rock arasında tek ortak noktanın pop müziğe olan düşmanlıkları, severlerini de ezik görmeleri olduğunu düşünüyordum. (Hit music haters) Ben rock seviyordum kendimi bildim bileli o yüzden hiphopa geçiş yapmayı hiç düşünmedim ama o yaz birdenbire oldukça esnek bir müzik zevkim oluverdi. Ben müzik zevkinin ekseriyetle alışkanlık sonucu oluştuğunu düşünürüm o yüzden bu ani değişimin sebebi merak uyandırıcı. Gerçi o yaz yalnızca müzik zevkimin değil daha pek çok şeyin değiştiği bir yazdı ve bunlar beni ben yapan bir dizi şeyin başlangıcı oldu.  Her neyse konu bu değil, ne diyordum, evet birdenbire her çeşit şey dinlemeye başladım. Bu sırada rap-rock denilen şeyle tanıştım ve hey, sandığım gibi değildi. Bu… güzeldi. Ve hiphop dinlemeye başladım ama mainstream takılıyordum, yani diğer tadına baktığım yüzlerce farklı genreden bir farkı yoktu benim için. (Daha önce dediğim gibi hiphop konusunda çok gelişme kaydettim ama ilk üçüm hiç değişmedi: klasik, rock, caz.)

Primary'nin gerçek adı Choi Donghoon. Ama ben ona genelde "kutu kafa" ya da "maria" diyorum. (Myeongsoo etkisi diye buna denir işte.) 1983 Ocak'ında doğduğu kesinse de gün konusunda çeşitli spekülasyonlar var. 13 ve 31 yazıyor farklı yerlerde. Birisi ufak bir hata yapmış yazarken ama kim bilemiyorum. Yine de her şekilde aynı ayda doğduk. *fangörling*

Mıncık ve çirkin bir ergen olan Donghoon rock seviyormuş. (Not: Rock sevdiği kesin ama mıncık ve çirkin olması tamamen benim hayal gücümün eseri. Gerçi şimdiki tipine bakarsam yalnızca hayalgücü de diyemeyiz. Ama belki ergenlik sonrasında böyle olmuştur.) Okuldaki rock grubuna katılmış, Ronny Jordan fanıymış ve hayali onun gibi bir gitarist olmakmış. (Ronny Jordan'ın 13 Ocak'ta öldüğünü söylemiş miydim? Bu arada acid ya da smooth caz dinleyenlere tavsiye ederim kendisini. ) Sonra black müzik dinlemeye başlamış ve hiphopla tanışmış. Derken bir kez kendi müziğini yapmanın tadını alınca yapımcı olmaya karar vermiş ve gitarist olma hayallerini bir rafa kaldırmış. Seul Caz Akademisine gitmiş ve kendisinin söylediğine göre caza "aşık" olmuş. Üniversiteye Kyunghee'ye gitmiş ve orada da Uygulamalı Post-Modern Müzik okumuş. Ve tabii olarak bütün bu caz sevdası yaptığı müziği de etkisi altına almış.


P'Skool
Hiphop camiasında ise ilk kez 2004'te Dynamic Duo ve Garion ile yaptığı collablarla görünür. (Henüz yirmi bir yaşında, çiçeği burnunda bir üniversiteli tabi o zamanlar.) Aynı sene Rest, Dynamic Duo, Mo Real ve DizOne'ın da albümlerinde yapımcılığı üstlenir. 2005'te ShowHow'la çalışır ve derken 2006 gelir ve P'Skool (Primary Skool) kurulur. Grup iki harika albümü,  "Step Under the Metro" ve "Daily Apartment"ı yayınlar. Primary ilk kez böylece ün kazanır ama şüphesiz şuan gruptaki en ünlü isim Beenzino'dur. 2007'de P'Skool üyelerinden Score ile birlikte Primary Score projesini ortaya koyarlar ve "First Step" meydana gelir. (Score şuanda Younha'nın yapımcısıymış ve gerçek adının Lee Sungwook olduğunu sanmaktayım ama bu konuda kesin bilgilere ulaşabilmiş de değilim.) 

-Şuan tam buraya acayip ergen bir Primary Score ikilisi koyasım var yapmayacağım, imajı sarsılmasın-


2005 ve 2007'de olmak üzere iki kez de ShowHow ile çalıştı. (Maalesef bu albümleri bulamadım. Sadece onu değil Mo Real, DizOne ve Rest albümlerini de bulamadım. O yüzden biri bulursa lütfen ve de lütfen bana da haber etsin.) 2008'de ise Mild & Beats'le çalışıp "Back Again" albümünü yayınlar ki bol Dead'P'li yine güzel bir albümdür. Ayrıca ilk albümünü de bir sene sonra yayınlayacak şimdilerde "young king young boss" olarak bildiğimi Dok2'nin de eşlik ettiği bir parçayı barındırır.

Ve yıl 2012, esaslı bir albüm gelir. Aslında neredeyse dört yılda kısım kısım yayınlanmış bir albüm Primary and the Messengers. O yüzden nasıl 20 track olduğu anlaşılabilir. Albümdeki şarkılardan See Through, Poison ve Question Mark gerçekten popüler olmuştu, gayet net hatırlıyorum. Bir çok coverlarına erişmek mümkün. Ayrıca bu albümle ilgili yazılıp çizilmiş çok fazla şey olduğundan çok bir şey demeye de lüzum görmüyorum. Ama bu albümle Hiphopplaya ödüllerinde Yılın Sanatçısı, Yılın Albümü, Yılın Şarkısı ve Yılın Yapımcısı olarak dört kategoride ödül aldığını söylemem lazım (Tabi sonradan bir kaç kez "o ödüller haram olsuuun" demişliğim vardır.)



Bu albümle alakalı bir de çok güldüğüm bir şey var, E-Sens'in eşlik ettiği Poison az önce dediğim gibi çok popüler olmuştu. Bir röportajda bu şarkının nasıl ortaya çıktığını soruyorlar Primary'ye. O da işte "eşsiz bir şarkı yapmak istedim" diye başlıyor, sonra E-sens mükemmel olur diye düşünmüş, sonra neymiş efendim kayıt yaptıkları gece geç saatlermiş, yalnızca ikisi varmış, ortama sessizlik hakimmiş, ellerine birer bardak şarap alıp ışıkları da kapatmışlar… (Ya biliyorum, biliyorum benim içim fesat ama bunu okuduğum anda ilk söylediğim şey "Tövbe tövbe siz ne yapıyorsunuz kardeşler?" oldu.)

Falan filan,  2013 gelir… Yıl sonu için Infinity Challenge özel müzik festivali olacak. Programa ünlü yapımcılar davet edildi. Yoo Hee Yeol, BoA, G-Dragon, Kim C, Rose Motel, Jang Kiha The Faces ve Primary… Nasıl mutluyum nasıl mutluyum, hepsini çok seviyorum ama tabi Primary'yi ekranda izlemenin verdiği haz bambaşka. Zor adam Myeongsoo ile eşleşen Mary'nin döktüğü terler ve onlara yardım eden sevilesi Gaeko-ssi. Ve ortaya inanılmaz güzel ve programın konseptine uygun olarak bir o kadar da eğlenceli bir şarkı çıkar: I Got C. (Lanedolsun böyle kafiye yapmayı kimden öğrendim?)


Festivaldaki şarkılardan oluşan Freeway albümü çıkar falan filan her şey güzel. Derken bu sırada gözüme bir haber ilişir, primary ve plagiarism (eser hırsızlığı) kelimelerinin yer aldığı ama umursamam. "İntihal skandalı olmayan yapımcı mı olurmuş be? Ama yapmaz o, Primary sonuçta" diye rahatım. (Kendime bu kadar güvenmiyorum. Bu nasıl bir rahatlık?) Bir zaman sonra blog okurkene Nymphe'nin yazısına denk geldim, bazı intihal haberlerinden bahsediyordu ki bunların içinde Primary'ninki de vardı. Onun da sevdiğini bildiğim için anladım ki iş ciddi. Sonra durumu araştırdım ve… ve…

Her şey I Got C ile başlıyor. Caro Emerald'ın yapımcısı David bilmem ne, şarkıyı görmüş ve "Aneey bu bizim Liquid Lunch değil mi?!" demiş. Tabi hemen twitterda isyanı basmış. Ondan sonra tabi Kore medyası durur mu, haber üstüne haber yapar. Dispatch işin içine girer ve bakarlar ki tek "benzeyen" şarkı bu değil. Bir iki tane daha var. Amoeba önce klasik cevabı verir "Ne olduğunu bilmiyoruz araştırıyoruz" falan fıstık. Sonra Primary açıklama yapar ve benim için ipler kopar.

Ya adamın verdiği cevaba bakar mısınız? "deneyimsizdim" demiş ya. Şaka gibi, 10 yıldır yapımcısın, üniversiteni güzelce okumuşsun ve sen deneyimsiz olduğunu mu söylüyorsun? Gel de sinir krizine girme. Depresyondayım falan artık. Gerçi sonra Bu Emerald ile yapımcısı Amoeba'yla konuştular ve daha sonrasında "Primary ile tanıştık, şarkıların kendilerine yetecek kadar özgün elementleri var," falan dediler ama... (Orada ne yaptılarsa bunlara, ilginç. money money money, must be funny.) Ya şimdi bazıları gerçekten sık rastlanan soundlar. Ancak yani bir değil iki değil... Hele bir tane klip var, onu harbiden çarpmış. (Zoo yazarak bulabilirsiniz o klibi.) O yüzden kesinlikle savunmuyorum Primary'yi ve "Yaptı bir eşeklik kusuruna bakmayın" diyorum. (Yoo bakadabilirsiniz aslında.) Ama bunu şimdi diyorum o zaman çok kızgındım. Düşene bir tekme de ben vurdum.

Tabi ben buna küstüm, konuşmuyorum. Özürler diliyor, "Paul affet beni, valla bir daha yapmayacağım"lar, "başım gözüm üzerine yemin, Allah çarpsın bir daha yaparsam"lar düz gidiyor ama olmaz, affedemem, çok kırılmışım. Öyle böyle derken bir buçuk yıl hiç dinlemedim bunu. Gülmek yok ama zaten o da hiç şarkı yayınlamadı. Yayınlamadı dediysem, kendi adıyla yani. Infinite H (Fly High) ve MBLAQ'le (Sexy Beat) çalıştı. Maalesef çok sevdim albümleri. Ama bu sefer "hığağağağ mariyaağğğ" diyemedim içim rahat bir şekilde. Böylece bir 2014 geçti ve ben Donghoon-ah (evet aramızda on dört yaş var) ne yaptı pek de bilmeden yaşadım. *hıçkırıklar*

Sonra bir gün baktım Oh Hyuk diye hem sesi hem grubu çok hoş bir adam bulmuş, el ele verip "Lucky You" diye bir albüm yayınlamışlar. Gondry'nin sözlerinde "She will love, all the above, past and present, fast forward, who will define? Whatever they say, we stay the same..." diyordu. Şimdi tabi şarkı bana yazılmış bariz bir şekilde. Bana diyor ki "Sen boş ver Caro Emerald'ın falan ne dediğini, neye göre kime göre bu intihale giriyor, gel bak bu kadar muhteşem şarkılar yazmışım, sen yine seveceksin, kaçış yok." İşte böyle sevgili okurlar, ben de kaderimden kaçmadım. (Yoo çıldırmadım, onu da nereden çıkardınız?)



Tabi intihal olayını bırakırsak diskografisi içinde albümleri dışında bütün bu aralarda bizim bilmediğimiz kim bilir kaç şarkısı daha vardır. Zaten her Amoeba sanatçısının albümünde Primary'nin el atmışlığını görmek mümkün. Bunun dışında K.Will, Lim Kim gibi şarkı verdiği başka isimler de var. (Buradan anladığım; muhtemelen parayı kırıyordur.) Zaten son yayınladığı 2-1 ve 2-2 teklilerinde de Kim Bum Soo, Kwon Jinah, Rap Monster, Jungigo, Beenzino, Jung In'le çalışmış. Gel beni sev diyor şarkılar ne yapayım huyum kurusun dayanamadım yine fangörle bağladım arkadaşlar. En az bir aydır Primary diye yatıp kalkıyorum. Turşu feci halde bıktı benden ama ben de onun Dujun'unu dinliyorum şimdi lütfen. Öyle işte, kutu kafamı size de anlatmak istedim.

Ha kutu demişken... "Sen onu bunu bırak da bu kutu nedir kutuuu?" diye soran arkadaşlara yanıt vereceğim şimdi. Öncelikle kendisi kesinlikle, altını çiziyorum, kesinlikle gizemli bir imaj yaratmaya çalışmadığını söylüyor. 2006'da P'Skool zamanı grup istemiş ki böyle maskot gibi bir şey olsun bizi temsil eden. Bu kutuyu buluyorlar ve sonra o kadar tutuluyor ki Primary denince akla kutu geliyor. O da o gün bugündür kutu kafa olarak kalmayı tercih etmiş. (Niye altını çizdiğimi de açıklayayım, aman da aman diye kendini gizlemesi çocukça bir iş olurdu. Ama mesela konserlere kutusuz çıkar, Amoeba TV'de hep kutusuz neredeyse zaten, çıkar dendi mi çıkarır kutusunu, naz yapmaz. Ama kutu kafasındayken daha doğal ve özgüvenli olma gibi de bir durumu var. Ve normal hayatta da suratında ve duruşunda sürekli bir hayattan bezmişlik görüyorsunuz. Bir acayip insan velhasıl.)



Primary iki kez Sketchbook'a katılmıştı ki şaşırtıcı bir şekilde oldukça komikti. Komik olan Primary değildi hayır, sadece olanlar. İkisinde de Zion T gibi nevi şahsına münhasır ya da one of a kind olarak tabir edebileceğimiz bir varlık olunca tabi ister istemez... Ne hatırlıyorum bu programlardan? Gaeko bir şey anlatmıştı hakkında… Birbirlerini gördükleri zamanlar Primary daha nasılsın diye sormadan telefonunu çıkarıp şarkıyı dinletir ve "buna eşlik etmeye ne dersin?" diye sorarmış. Yine  Dynamic Duo'nun Primary hakkında söyledikleri bir şeyi aynen aktarıyorum: "Ev ya da stüdyo fark etmeksizin neresi olursa olsun o her zaman müziğini yapar. Hobisi derleme müzikal parçaları toplamaktır ve yorulduğunda müzik dinleyerek ya da enstrüman çalarak dinlenir."

Yaaa işte kutu kafam böyledir, ayıptır söylemesi biraz sahtekardır falan ama intihal ettiği iddia edilen şarkıları orijinallerinden daha çok sevdim. "Çok saçma ama nasıl olur böyle bir şey?" diye çok kez isyan etsem de en sonunda böylece kabullendim. Aynı intihal skandalının bizzat kendisi gibi. Acımı içime gömdüm ve yeni şarkıların tadını çıkarmaya baktım. Lakin unutacak da değilim bu olanı. Fangörl kalbi işte, hem seversin hem kızarsın. Hayat bize de zor tabi.


BONUS: Kolayca bulabileceğiniz resimler değil bunlar, size Maria arşivimden bir kaç parça gösteriyorum ama tabi ki "aşırı" resimlerini koymuyorum. (Fesat algılamayın, sadece bazen kendisi mallıkta sınır tanımıyor.)

Çok normal bir Primary ve Gaeko
Simon'a ne yaptıkları hakkında bir bilgimiz yok ama surat ifadesine bakınca fikrin sahibi Choiza gibi görünüyor
Primary favori pozuyla Gray'i de yoldan çıkarmış 
beklenen...
...gerçekte olan...