Çarşamba, Nisan 13, 2016

hatırlıyorum adın bahardı


yine de şarkılar çok güzel.

baharın gelmiş olduğunu daha önce böylesine hissetmiş miydim? baharın gelişine daha önce böyle mutlu olmuş muydum?

ben güneşli günleri sevmezdim. sıcağı ya da. zaten alerjim var güneşe de. ama bu bahar aylarında, özellikle martta çıkan güneşe karşı bir zaafım olduğu doğrudur. hava soğuktur, rüzgar eser ama o güneş öyle tatlı ısıtır ki insanı, nefret edemezsin, lanet okuyamazsın.

hastaydım, sesim çıkmıyordu, el işaretleri, fısıltılar... cam kenarında oturuyordum, perde indirilmişti. hoca ders anlatırken ben perden altından sızan güneşten gözümü alamıyorum. birden kafamda bu şarkı çalmaya başladı. geçen baharı hatırladım. ondan öncekini. ondan öncekini. dört yıl öncesine, bu şarkının çıktığı ilk bahara gittim. lisenin ilk yılı, kağıtları renkli kalemlerle boyuyor sonra onları suya atıyorduk, rengarenk sular camın önünü süslüyordu.


dersi ya da hocayı umursamadım. önümdeki çocuk da müzik dinliyordu zaten, ben de taktım kulaklıklarımı. neden her bahar gelişinde bu şarkının listelerde yükseldiğini daha iyi anladım. oradan bir sonraki bahara geçtim, yeni yeni mutlu olduğum zamanlar... ama farkına varamıyorum, mutluluğun hep ulaşılmaz olduğunu anlattılar bize, inandık biz de.  hani çok büyük fanı değilimdir ama bizim william'ın en sevdiğim sonesi hani o "bazen mutluluk gelip konar kirpiğine, sen onu hep uzaklarda ararsın,"dır. hep öyle olmadı mı ama? çok kutsaldı mutluluk, hem ayıptı da. nasıl mutlu olabilirdi insanlar bu dünyada? ve acı çekmek hep havalı çocuklara mahsustu.  etrafındakiler onun için çırpınırdı, onlar da mutlu olamazdılar. gerçekten sorulmuş bir nasılsının cevabı asla samimi bir iyiyim olmazdı. mümkün değil, iyi olunamaz, mutlu olunamaz. sadece olmaz işte.

evet, mutluyum derken nasıl da göğsüm kabarıyor şimdi. o bahar sadece his vardı, mutluluk hissi, sonraki bahar farkına vardım. bilinçaltımdan kayıp bilincime ulaştı, ağzımdan ilk kez o zaman döküldü belki de evet mutluyum sözleri. hayattaki en büyük başarımda buydu, sorunca söyleyemedim başkaları, anlamazlardı. hayatta kötü şeyler hep olur, kötü insanlar da... insan üzülür şüphesiz sık sık bir nedenlerden ötürü. ama bu neden mutluluğun önünde bir engel olsun ki? her şey geçicidir, her şeyin sonu vardır. güzel şeylerin de evet, en çok üzen de budur. ortalıkta hiçbir şey yokken mutlu olan insansa... işte o insan, her zaman mutludur. sandığımız kadar uzak, sandığımız kadar imkansız değil, sandığımız kadar sığ insanlara ait değil mutluluk.  


üniversite sınavına giderken endişeliydim ben de herkes gibi. daha önce yaptığım şeylerin aynısını yaparak aynı şarkıları dinleyerek aynı şeyleri düşünerek rahatlamaya çalışıyordum ama işe yaramıyordu. heyecan, gerginlik, dikkatsizlik... nüfus kağıdımı evde unutmuştum. sınavda ağlamış, kolay olacak diyenlere isyan etmiştim, bir de sınav sonuçlarını beklemesi vardı. telefonum her çaldığında biri açıklandı diyecek diye beklerdim. geçen bahar da işte böyle tatlı bir telaşlardaydım. evet, bende de vardı sınav stresi, üstelik hiç çalışmadığım için vicdan azabı da ekleniyordu üstüne. bir şey beklemiyordum kendimden, ikinci seneye kalmayı kafaya koymuştum, her hafta başka bir bölüm okumaya karar veriyordum. hep akustik ya da indie dinliyordum, her gün bir şeylerden şikayet ediyordum ama içim yumuşacıktı aslında, hem mutlu hem de hüzünlüydüm. her şeyle eğlenebiliyordum ama yaza yaklaştıkça üzüntüm de artıyordu. sonun geldiğini hissediyordum, gittiğim her yere farklı gözle bakıyordum, son kez görüyormuşum, son kez yürüyormuşum, son kez gülüyormuşum, son kez seviyormuşum... sanki son kez yaşıyormuşum gibi.

hep şarkılarla kendimden geçiyorum. geçmiş bana hep onlarla geliyor, onlarla kalıyor. sevdiklerim yanımda eskisi gibi el uzattığım anda tutamasam da  onları. sevmiyor değilim bu şehri de ve buradan ayrıldığımda burayı da özleyeceğim. aynı diğer şehirler gibi. yine de alamıyorum kendimi geçmişi düşünüp iç çekmekten. şimdi mutlu değil miyim? yine mutluyum ve hala bundan daha büyük bir başarım yok, hala bununla gurur duyuyorum. ama o zamanki kadar huzurlu değilim, şimdi farkın ne olduğunu daha iyi anlıyorum. hala çocuktum yaşlılıktan şikayet etsem de. asıl şimdi ve birden, büyüdük aniden demeliyim gibi geliyor. sıcak renklerin hakim olduğu bir rüya gibiydi geçen bahar, derdimiz dert değildi. bir şeylerin ardını aramazdık, sorgulamazdık insanları, canımız ne isterse onu yapardık düşünmeden. hiçbir şeyin hesabını yapmak bizim işimiz değildi. kafamıza esince yürürdük saatlerce, yokuş in ve yokuş çık'tı aslında her şey. yine de yürürdük. bazen de aramıza girecek mesafeleri tahmin edemeden ufacık yolları yürümeye üşenirdik. kalkıp yan sınıfa gitmeye. şimdi başka şehre gidebiliyoruz birbirimizi görmek için. neden bir şeylerin değerini anlamayı beceremiyoruz onları kaybetmeden?

güneşli günler geldi geleli ben daha çok eskileri anıyorum. her bahar öncekilerden bir parça. sabah yaklaşırken ben okulu düşünmeyi tercih etmiyorum. ah kış... ne hızlı bıraktın bizleri. soğuktan donsam da yağmur çamur demeden seviyorum ben seni. karanlığını, günü kesip atışını, çatıdaki tık tık tık sesini. seninle ilgili şarkıları da elbette şüphesiz. yanında getirdiğin acıyı, isyanı.... samimiyeti ve umudu. kış hala zamanım olduğunu hatırlatıyor bana, baharsa sonları. bitiyor işte, hepsi bitiyor, bu da ve bir sonraki de. zaman geçiyor, ben değişiyorum, ihtiyarlıyorum, anılar biriktiriyorum ve özlüyorum. geleceğe dair hayaller kurmayı, bir amaca tutunup onun ardından sürüklenmeyi bir türlü beceremiyorum. ne umuyorum? iyilik güzellik. hep öyle. ne bekliyorum? hayır, gerçekten... geceleri başımı yastığa koyduğumda neyi düşlüyorum?

Çarşamba, Nisan 06, 2016

d ve dio


D


Şimdi bu grubun öne çıktığı genre gotik metal değil, progresif ve senfonik metal. Ama bu kategoride yoğunluk olduğundan düşündüm, hmmm seni nereye alsam? Sen gotik de yapıyorsun, gel buraya. Bir kaç tane de daha var böyle. (Ne zaman müzik yazısı yazsam altı kırmızı çizilmiş kelimelerle doluyor metin. "Progresif" TDK'da yok mu ya?)

Night of the Children olarak da biliniyorlar. Grup Asagi (vokal) Ruiza (gitar) Hiroki (drum) Lena (bas) ve Sin (gitar) ile 2003'te kurulduğunda o zamanki üyelerin baş harfleriyle oluşturulmuş bir isim kullanıyorlarmış.

İlk mini albümün yayınlanmasından (18 Temmuz 2003) kısa bir sonra Ruiza ne olduğu bilinmeyen bir hastalıktan hastaneye kaldırılıyor ve Sin gruptan ayrılmaya karar veriyor. (Eminim o zaman kimse grubun bu denli uzun soluklu olacağını düşünmemiştir.) Grup tabi ki bir ara veriyor ama Asagi ve Hiroki, Hide-zou isimli bir gitaristle performans sergilemeye devam ediyor ve "Night of the Children" ismini kullanıyorlar. Eylül gelip de Ruiza taburcu olduğunda D yeniden bir araya geliyorlar ve Hide-zou da Sin'in yerine geçiyor. Sonra single albüm derken iki sene güzelce geçiyor.

2005'te, Lena yeni albümün kayıtları bittikten sonra ayrılıyor. Niçin? Bilmiyorum. Ama yine aynı yılın Aralık ayında yeni bassist olarak Tsunehito katılıyor gruba. E bas olmadan olmaz tabi. Sonra yeniden işler düzene giriyor, albümdü konserdi fanklüptü yıllar geçiyor. 2008'de Avex Trax'le imzalanan anlaşma önemli bir dönüm noktası tabi, Avex sonuçta bu boru değil. (Her ne kadar TVXQ meselesinde bol atar yapsam da kendisine çok emeği de var hakkını yiyemem.) Bundan sonra artık single olsun, konser olsun her alanda major boyuta geçiyorlar. 2010'da Shinsengumi Peacemaker dizisi için yayınlanan tekli "Kaze ga Mekuru Peji" de halk arasındaki tanınırlıkları açısından önemli bir adımdır. Ayrıca 2011'de yayınlanan Crush! -90's V-Rock Best Hit Cover Songs-. albümündeki Malice Mizer coverı da grubun visual kei bandleri arasında bir yer edinmiş olduğunu gösterir.

2011'de ilk denizaşırı turlar başlar, Avrupa ve Güney Amerika'ya gidilir. Aynı yıl yayınlanan mini albümleri kısa sürede tükenir, 2012 geldiğindeyse artık Avrupa'da promosyon bile yapıyordur. 2013 onuncu yıl etkinlikleriyle geçer tabi, geçen sene de bir stüdyo albümü yayınladılar. Bu sene ne yaptıklarını bilemeyeceğim çünkü J-Rock piyasasında günceli pek takip etmiyorum. (Ancak bir grup dağılırsa biri ölürse falan duyarım o kadar.)

Grup üyelerinin doğum tarihleri 74 ile 84 arasında değişiyor. (Yaş bilmem ben, doğum tarihi bilirim.) Şarkıları genelde Asagi ile Ruiza yapıyor. Asagi her vokal gibi biraz gruptan bağımsız işler de yapmış, ufak bir proje grubu, solo gibi. Şaşırtıcı bir şekilde Ruiza üç solo yayınlamış. İkisi daha önce birlikte Syndrome üyesilermiş. Hiroki, Tsunehito ve Hide-zou da D'ye katılmadan önce üç dört grupta daha çalmışlar.

İlk dinlediğim şarkıları Barairo No Hibi'ydi ve çok da sevmiştim. Bu yüzden bayağı hevesle giriştim diğer şarkılarına ve diğer şarkıları da ufak farklılıklara rağmen verdikleri his açısından fazlasıyla benzerdi bu yüzden pek çok sevdiğim şarkısı oldu.. Senfonik metale yaklaştıkları şarkılar özellikle daha bir favorimdir. Rock müziğin en temel duygusu olan isyandan ziyade hüzün biraz daha baskın şarkılarda ve Asagi'nin pek fazla böğürmemesi benim için yine güzel artılar.

Bir kaç tane aklıma gelenlerden şarkı önerebilirim sanırım: 7th Rose, Kuon, Birth, Day by Day, Expect Rush, Tightrope, In the Name of Justice, L'oiseau Bleu, Musouka, Ultimate Lover, Ouka Saki Some ni Keri, Love (Bu Korece) Unknown (Bu Asagi'nin solosu) Suichuuka (Bu Syndrome zamanından)



DIO



2006'da kurulan grup pek de istedikleri yere gelemeyince çözülmüş. Önce 2009'da gitarist Erina ayrılmış. (Kim demiş önce vokal gider diye? Hongki jjang) O gidincee önce aktiviteler durdurulmuş tabi, sonra 2010'da resmi olarak duyurulmuş grubun dağıldığı. Bir sonraki sene Ivy (bass) Remming isimli bir grup kurmuş, Mikaru (vokal) ve Denka (drum) ise Black Line isimli bir band oluşturulmuşlar. Erina VII-Sense'e geçmiş, Kei'ye (gitar) ne olduğunu bilmiyorum.

Üç senelik diskografileri iki albüm ve yedi tekliden ibaret. Ama yine de bütün şarkılarını dinlediğimi söyleyemem çünkü gotik kadar doom metal, metal core, death metal gibi daha sert bir müzik yapmayı tercih etmişler. Bol bol böğürtü de kullandıklarından şarkılarında çok severim tam benim tarzım demiyorum hiç de. Ve bu arada bu visual keici arkadaşlar ne kadar dinlesem de hangi akla hizet böyle giyinip saçlarını böyle yapıyorlar anlamış değilim. Başka marjinal yollar da seçebilirsiniz biliyorsunuz değil mi? Bakıyorum aralarında güzel çocuklar da var, üzülüyorum tabi. Yine de bir kliplerini izledim, Day After Day. Sevdiğim bir şarkıdır, favorilerimden. Ama PV'yi izledikten bir düşündüm sevdiğimden emin miyim diye slahkjdkhdj başka bir kliplerini de izlemedim o yüzden.

Garasu no Umi, God Forsaken, Yuki Hana, Haunting, Silence of Sorrow, Dictator benim favorilerim. Ama yine de çok çok sevdiğimi söyleyemem lazım. Dediğim gibi yaptıkları müzik benim kaldıramayacağım kadar ağır. Şöyle diyeyim ben Dio klasörümde sekiz şarkı var haha. Ama cidden, Instrument of Hell diye bir şarkıları var, onu dinlemeye çalıştığımda gerçekten cehennemdeyim sandım. Başım mahvoluyor.

Pazar, Nisan 03, 2016

sıradışı bir gotik metal grubu: asriel


İki üyeli co-ed rock gruplarının pek yaygın olmadığını söylemem gerek yok sanırım. Özellikle Japonya'da. İşe doujinde başlamışlar ama animeler için de bir şeyler yapıyorlarmış. (Doujin'in tam bir karşılığı yok, ne Türkçe'de ne İngilizce'de. Hayatınızdaki pek çok şeyi paylaştığınız bir arkadaş grubu diyelim. Ama bu bir market olmuş, normal bir arkadaş grubu da değil yani. Karışık bir şey, ben de tam anlamış değilim.)

İkili önce şimdi AZEL:C adıyla bilinen LMINA Sound Art's grubuyla tanınmışlar. 2006'da kendi gruplarını kurmuşlar "as + real" kelimelerini birleştirip biraz üzerinde oynayarak Azrael'e de benzetmişler. Telaffuzda "asriel" "as real" ve "azrael" neredeyse aynı. Yedi yıl boyunca bağımsız takıldıktan sonra bir çok ünlü ismin yer aldığı Pony Canyon'la anlaştılar. (Koreli grup ve sanatçılardan ise B1A4, BTS, Crayon Pop, Halo, Jang Geun Suk, MC Sniper, Kim Jeong Hoon da Japonya'daki faaliyetlerini bu şirketle yapıyorlar. Bir zamanlar SS501 de vardı. Pony Canyon 1966'da kurulmuş köklü bir eğlence şirket.)

Vokalimiz ve söz yazarımız leydi Kokomi hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak mümkün. Ne zaman doğmuş, hangi rengi sever, ne yapmaktan hoşlanır vesaire. Yapımcı ve gitarist Kurose Keisuke ise tam bir muamma, yüzünün tamamını bile görmüşlüğüm yok, yolda görsem tanımam, o derece. Gel gelelim bu geçen on yılda çok fazla şey yapmışlar. Diskografilerinin (Türkçe'de böyle bir kelime var mı emin değilim) tamamına hakim olmam çok zor ve zaten öyle bir niyetim de hiç olmadı. Ama vokalinin bayan olmasından mı bilinmez diğer gotik metal gruplarına oranla daha yumuşak bir müzikleri var ki benim onlarda sevdiğim şey de bu.

İlk dinlediğim şarkıları neydi hatırlamıyorum. Buna üzüldüm çünkü hatırlarım sadece Xanadu albümündendi onu biliyorum, büyük ihtimal Night of Blood'dur çünkü bilinçli bir şekilde albümü açmıştım, herhangi bir yerde duymamıştım. Şimdi her albümden favorim şu derdim ama çok üşeniyorum bir de bir albümdeki şarkılarının birbirine benzediğini düşünüyorum. Yani 2006'dan bu yana müziklerinde ufak değişmeler oldu ama bir albümde tarz hep aynı gibi. Bir de Kokomi'nin sesiyle ilgili şöyle bir şey var, bir iki şarkı güzel gidiyor ama çok da fazla dinleyemiyorum, rahatsız olmaya başlıyorum bir süre sonra. Dinlendirici bir sesi olmaması bir yana, yoruyor çünkü. Ve son olarak grubun müziğini dinledikçe seviyorsunuz, olayın püf noktası bu, aslında bütün müzik türleri gibi. Ama demek istediğim, ben şimdi yüzyıl dinlesem house sevemem ya da hiphop'ı sevmek üç yılımı aldı, bunun gibi. Ama J-Rock seven biri yarım saat dinlese Asriel'ı sever.

Evet, şimdilik bu kadar. Japonya'dan iki gotik metal grubundan daha bahsedeceğim, beklemede kalın!